cross

Artık Yayınlara Mesajınızı Gönderebilirsiniz!

Devam etmek için ENTER'a basın.

Yeni Bir Soluk: The French Dispatch

Rushmore, The Royal Tenenbaums ve The Grand Budapest Hotel filmleriyle akıllarımıza kazınmış, Hollywood’a yeni bir soluk getirmiş Wes Anderson, şimdi de yeni filmi “The French Dispatch” Türkçe adıyla Fransız Postası ile sinemaseverlerle buluşuyor.

Filmin müzikleri, bugüne dek 11 kez Oscar’a aday gösterilmiş Fransız besteci Alexandre Desplat’ın elinden çıkıyor. Bir diğer Wes Anderson yapımı olan, The Shape of Water ve The Grand Budapest Hotel ile iki kez Oscar alan Desplat, bunun dadaist bir film olduğunu ve müzikleri de bunu göz önünde bulundurarak bestelediğini söylüyor.

Görüntü yönetmeni koltuğunda ise, neredeyse her Wes Anderson filminde olduğu gibi Robert D. Yeoman var. Yeoman, “The Grand Budapest Hotel” ile de bu dalda ilk Oscar ödülünü kazanmıştı.

Filmin kurgucusu ise Black Swan ile Oscar adaylığı kazanmış olan ve aynı zamanda Wes Anderson’ın filmi olan Moonrise Kingdom’ın da kurgusucu olan Andrew Weisblum.

Görüntü

Gelelim oyuncu kadrosuna, Wes Anderson bu filmde son birkaç yılın en iddialı kadrosunu bir araya  getiriyor. Bill Murray, Willem Dafoe, Jason Schwartzman, Bob Balaban, Anjelica Huston, Owen Wilson, Adrien Brody gibi Anderson’ın filmlerinde görmeye alışık olduğumuz isimlerden farklı olarak; Benicio Del Toro, Frances McDormand, Saoirse Ronan, Léa Seydoux, Timothée Chalamet, Mathieu Amalric, Jeffrey Wright, Christoph Waltz, Elisabeth Moss, Henry Winkler, Lois Smith, Cécile de France, Lyna Khoudr, Stephen Park, Liev Schreiber, Edward Norton, Guillaume Gallienne, Tony Revolori, Rupert Friend, Hippolyte Girardot gibi sinema dünyasının önemli isimler  oyuncu kadrosunda yer alıyor.

Kadrosuyla oldukça dikkat çeken film, konusuyla da bir o kadar büyüleyici ve çarpıcı. Film 20. yüzyılda Fransanın hayali bir şehrinde yaşayan Amerikalı gazetecilere yazılmış bir aşk mektubu olarak tanımlanıyor.

Gerçek bir dergide yıllar boyunca yaşananları beyazperdeye taşıyacak olan film, bizleri 1925-1975 yılları arasındaki zaman dilimine götürüyor. Filmin ana hikayesi, bahsi geçen derginin genel yayın yönetmeninin ölümü ile başlıyor ve dergi ekibinin bir araya gelerek, anma niteliğindeki sayıda yer vermek üzere üç yazı seçmesiyle devam ediyor. Seçilen üç yazı; çifte cinayet nedeniyle müebbet hapis cezasına çarptırılan bir sanatçı, 68in öğrenci protestoları ve bir şef tarafından çözülen kayıp vakası oluyor.

Film kurmaca bir hikâye olarak, kurmaca bir dergide geçiyor olsa da aslında, Wes Anderson’ın The New Yorker dergisine olan hayranlığından doğan bir hikâyesi var. Filmde geçen olaylar da The New Yorker tarafından yayımlanan makalelerden izler taşıyor.

Filmlerinin konusuyla, görselleriyle ve anlatış tarzının dikkat çekiciliğiyle tanıdığımız Wes Anderson, dünyanın birçok yerinde takdirle alkışlanan ve hayranlık duyulan bir sanatçı. Anderson’ın merakla beklediğimiz bu filminde de biz sinemaseverleri büyülemesi bekleniyor.

Görüntü

Heyecanla beklediğimiz film, dünya prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali’nde yaptıktan sonra 24 Eylül -10 Ekim tarihleri arasında 59. New York Film Festivali"nde gösterilecek. Ardından da 22 Ekim 2021 tarihinde vizyona girmesi bekleniyor. Eğer sende bizim gibi sinemasever bir sanat tutkunuysan ve bu harika film haberimizden çok daha fazlasından haberdar olmak istiyorsan, Radyo Bilkent’i takipte kal!